Alevilik ve Bektaşilik Araştırmaları Sitesi

  • Full Screen
  • Wide Screen
  • Narrow Screen
  • Increase font size
  • Default font size
  • Decrease font size

Araştırmalar Türkçe

Makalelerde yer alan görüşler yazarlarına aittir. Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Sitesini bağlamaz.

AYETTEN NEFESE: ALEVİ-BEKTAŞİ EDEBİYATININ DÖNÜŞÜMÜ

Yazdır PDF

2.02.2005

Giriş

Türk modernleşmesinde önemli bir yere sahip olan dini gruplar, bu süreçte ayrı bir yer tutmaktadır. İşgal ettikleri öneme karşın dini gruplar üzerinde yapılan çalışmalar yeterli değildir. dini gruplar üzerinde değişimin meydana getirdiği farklılaşmanın detayları konusundaki çalışmaların azlığı nedeniyle yeteri derecede bilgi sahibi değiliz. Dolayısıyla bu değişimin belirgin olarak bütün alanlara nasıl yansıdığı konusunda da fazla bilgiye sahip değiliz. Dini grupların kimliklerinin yeniden üretildiği son zamanlarda yukarıda bahsedilen hususların önemi bir kat daha artmaktadır.

Türkiye’de dini gruplar içerisinde –Sünnilerden sonra- sayısal olarak en büyük grubu teşkil eden Aleviler, modernleşme süreciyle kendilerine yeni bir kimlik ürettiler ve kendilerini yeniden ele alıp tanımlama ya da kültürel olarak hayal etmeye başladılar. Bu süreçte geleneksel Alevilik tanımına dahil olmayan birçok husus üretilen kimlik tanımına dahil edilirken yeni bir topluluk kurgulayarak/hayal ederek başlanmıştır.[3] Kurgulama/hayal etme işlemi Alevilik tanımını genişletirken daha çok Aleviliğin bu sürecin gerisinde kalmadığı hatta tam da bu sürece denk düştüğü anlamına gelen savunma şeklinde gerçekleşmektedir.[4]

Cumhuriyet sonrası kırsaldan kente doğru hız alan göçlerle kentleşen Aleviler, kendilerini ifade edebilecekleri bütün alanlarda bir değişim yaşamışlardır. Sosyal yapıdan sosyal ilişkilere kadar yaşamın bütün alanlarında etkilenen Alevilik, değişim şartlarına uygun toplumsal anlayışı da ortaya koydu. Artık Alevilik kamuoyuna mal oldu ve kendini sunacak imkan olarak da yazılı kültürden yararlanmaya başladı. Çünkü “her belirsizliğin tanımlanması, tartışılıp benimsenmesi ya da reddedilmesi gerekmektedir.”[5]

Devamını oku...

RUS ARAŞTIRMACI V. A. GORDLEVSKİ’NİN ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARINA İLİŞKİN DÜŞÜNCELER

Yazdır PDF

(29.01.2005)

Kazakistan’da Yesevilik araştırmaları yürütürken, bir yandan da Sovyet dönemi özellikle tanınmış Rus araştırmacılarının İslam, sufilik, ve Alevilik-Bektaşilik konularındaki araştırmalarını elde etmeye ve bunların çevirisine çalışıyorum. Bu bağlamda, Sovyetler Birliği döneminde Alevilik-Bektaşilik araştırmaları bakımından en tanınmış uzmanın V. A. Gordlevski olduğu söylenebilir. Onun çeşitli yerlerde yayınlanmış makaleleri topluca “Seçilmiş Eserler” olarak ciltler halinde yayınlanmıştır. Gordlevski’nin bu çalışmalarında yer alan  en önemli makaleleri Almatı’da bulunan Milli Kütüphane’den sağlanarak incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Bu çalışmalar hakkında çok yazılabilir. Burada ancak bu çalışmalara ilişkin genel bir değerlendirme yapmaya çalışacağım. Genel olarak ifade etmek gerekirse eski Sovyet nüfuzundaki Orta Asya ülkelerindeki yayınlarda, Alevilik-Bektaşilik konusunun pek sağlıklı değerlendirildiği söylenemez. Bunun yanısıra kaynakların nicelik bakımından da yetersiz olduğu söylenebilir. Zaten Gordlevski’nin kendisi de Anadolu’daki dinsel hayat hakkında varolan bilgilerin yetersizliğini vurgulamaktadır. (Gordlevski, 1960b: 245) İncelediğimiz yayınlarda yeterli veriler olmaksızın yapıldığı belli ön yargılı ifadeler dikkat çekmektedir. 1990’lar sonrasındaki yayınlarda da eski Sovyet dönemindeki yayınlarla paralellik görülmektedir. Bu bağlamda bazı ansiklopedi maddelerindeki verilere bakmak gerekmektedir. Bunlarda Bektaşiliği Hıristiyanlıkla benzeştirme yönündeki ifadeler ağırlıklıdır. Mesela Sovyet döneminde yayınlanmış olan, Usmanov’un İslam ansiklopedik sözlüğünde yer alan Bektaşilik’le ilgili şu ifadelere bakınız: “Bu hıristiyanlıktaki mukaddes üçlükü (troyka)ğa taklid kılıp, müslümanların mukaddes üçlükü – Allah, Muhammet, Ali deyip tan oladı.” (Usmanov, 1987: 55)[2] Ayrıca Alevilik Bektaşilik konusu sadece Bektaşilik başlığı altında alınmış ve bu genel deyim altında yer alan yöresel farklılıklara dikkat edilmeyerek Dedebabalar veya Çelebilere bağlı gruplara ilişkin ritüel ayrıntıları aynı imiş gibi sunulmuştur. (Örn. Bkz. Islam Ensiklopediçeski Slovar, 1991) Sovyet kaynaklarındaki bu gibi yanlış yorumlara Kurbanov ve Kadirzade’de çalışmalarında değinmektedirler. (Kadirzade, 1999; Kurbanov, 2000).

Devamını oku...

Alevi Vatandaşlar

Yazdır PDF

(20.07.2002)

(Bu alıntı önce CHP sonra DP milletvekili olan, eski Cumhurbaşkanlarından ve 27 Mayıs Askeri Harekatı ile görevden uzaklaştırılan ve yargılanan Celal Bayar’ın “Ben de Yazdım, Milli Mücadeleye Gidiş 1” (2. baskı, İstanbul, 1967) adlı kitabından alıntı yapılmıştır. Kitapta “Alevi Vatandaşlar” başlığı altında yer almaktadır. ) Alevilik Bektaşilik Araştırmaları Sitesi Editörleri

Cepheyi teftiş ediyor, gönüllü erlerin durumunu gözden geçiriyordum. Milli alay karargahında ve taburlarda gönüllü erler arasında “Alevi” vatandaşlarımızdan istenilen sayıda gönüllü bulunmayışı dikkatimi çekti. Halbuki çevremizde Alevi köyleri vardı. Bunlar hiç bir surette diğer ırklarla karışmamış saf Türklerdi. Temiz kanlarının icabı bunların Türk egemenliği ve özgürlüğünü korumak için geride kalmalarına bir sebep yoktu. Köylerine kadar girip kendilerini ziyarete karar verdim. Baskı fikrini vermemek için yanıma kuvvet almadım. Beni sevinç içinde karşıladılar, misafir ettiler. Evleri dikkati çekecek kadar temizdi. Beyaz “hasse”den minder örtüleri ve perdelerinde en ufak bir leke görünmüyordu. Gece kaldığım evlerinde köylülerin ileri gelen söz sahibi ihtiyarları, ağaları hazır bulundu. Siyasi durumu anlattım, kurtuluş çaresinin silaha sarılmak olduğunu söyledim. Buna rağmen cephede kendilerinden beklediğim sayıda gönüllü er göremediğimi anlattım, sebebini sordum. Kısaca şu cevabı verdiler:

“-- Bizden istediler de vermedik mi?”

Devamını oku...

İslamiyette Eski Dinlerin İzleri

Yazdır PDF

(07.07.2002)

(Prof. Dr. Hilmi Ziya Ülken’in bu makalesi “İstanbul Dergisi, 1 Temmuz 1946, s. 4-5”’ten alıntı yapılmıştır.)(Alevilik Bektaşilik Araştırmaları Sitesi Editörleri)

Geçen makalemde hiristiyanlikta putatapan dinlerin tesirini gözden geçirmiştik. Şimdi de İslam dini üzerinde eski dinlerin tesiri meselesine dokunmak istiyorum. Bunu için ilk önce kitaptaki dinle hayattaki dini ayırmak lazımdır. Kitap yani Kur’an’da görülen esaslar ve hükümlerle 13 asır içerisinde türlü içtimai tesirler neticesinde İslam doktrinine katılmış olan itikatlar ve amelleri ayrı ayrı tetkik etmelidir. Vakıa bu hususta ortodoxe düşünceli olan kelamcılar hayattaki dine hiç ehemmiyet vermek istemezler ve bütün mezhep ve itikad çeşitlerine dalalet gözüyle bakarlar. Fakat öyle de olsa bu itikatlar hayat üzerine tesir etmeden geri kalmamış ve bütün reform teşebbüslerine rağmen yer yer bunlar hüküm sürmüştür. Fazla olarak Kur’an, İncil gibi nasihatlardan ibaret bir risale değil, çok hacimli bir kitaptır ve sonradan toplanmış olduğu için birbirine tamamiyle uymayan rivayetler değildir. Peygamberin hayatında hafızlar tarafından tespit edilmiş ve vefatından pek sonra toplanmış ve yazdırılmıştır. Bundan dolayı Kur’an’ın devam ettirdiği eski itikatları, sonradan katılmış olanlardan ayırmak daha kolaydır.

Devamını oku...

DEDELERLE GÖRÜŞME NOTLARI

Yazdır PDF

(28.02.2002) 

Editörlerimizden Yrd. Doç. Dr. Ali Yaman’ın alan çalışmaları sırasında gerçekleştirdiği iki görüşmenin bazı bölümlerini sunuyoruz. Umarım araştırmacı dostlara yararlı olur.

Alevilik Bektaşilik Araştırmaları Sitesi Editörleri 

1. SARI SALTUK OCAĞI’NDAN KASIM YILMAZ İLE GÖRÜŞME

(Bu görüşme 19 Aralık 1996’da   İstanbul, Merdivenköy’de bulunan Şahkulu Sultan Dergahı’nda gerçekleştirilmiştir.)

Sivas İmranlı İlçesinin Tokluca Köyü’nden Emir Hüseyin’in torunu Seyit Kasım’ım ben. Dedem Tunceli Hozat’ın Ağviran Köyü’nden gelmiş. Erzincan’ın Kabullar Köyü’ne oradan da bu İmranlı’ya gelmişler burada 200-300 senelik mazimiz var. Şimdi dedeliğe geldi mi, Dede, mürşid, pir demek: evlad-ı resuldan gelmek yani ehlibeyt soyundan ama kendi zatını sıfatını bilmeyen, kendi özünü bilmeyen, hakkı kendinden tecelli etmeyen dedelik yapamaz Dört kapı kırk makamı bilmeyen dedelik yapamaz. Evvela kendi zatından sıfatından özünden sorumludur. Ne zaman ölmeden evvel ölür, zatını sıfatını bilir o zaman dede olur. Dedelik babadan evladadır ama Hz. Muhammed demiş ki belimden düşen evladım değil yolumu süren evladımdır. Evladımdan daha efdaldir, dedelik budur. Dedelik dört kapı kırk makamı bilmeli, bir dede dört kapı kırk makamı bilmezse, İmam Caferi Buyruğu Sadık buyuruyor ki, dedelik ona erkân değildir. Kendi zatını tanımayan dede olamaz, çiğ lokma yiyen dede olamaz. Dört kapı kırk makamı yerine getirmeyen zaten çiğ lokma yer zaten yediği belli değil. Şimdi dört kapı ne demek? Şeriatın, Tarikatın, Marifetin ve Hakikatin kapıları var. Tarikatın da 4 kapısı var, birinci kapı mürşid kapısı, ikinci kapı pir kapısı, üçüncü kapı rehber kapısı, dördüncü kapı ikrar iman kapısı. Ehlibeytin yolu ikrara bağlıdır.

Musahibi olmayan pençei Ali abadan geçmeyen, erkâna girip de oturamaz. Ön safta oturamaz ön safta oturanlar eline beline diline, özüne sahip olanlar ön sırada otururlar. Böyle kişiler erkânda oturur. Eğer dede de aynı sıfatı taşırsa taliple bir olursa özü bir olursa işte o zaman orası Kırklar Meydanı olur, işte o zaman o Ehl-i Beytin dostu olur.

Devamını oku...

Sayfa 15 / 21

You are here: Anasayfa