Alevilik ve Bektaşilik Araştırmaları Sitesi

  • Full Screen
  • Wide Screen
  • Narrow Screen
  • Increase font size
  • Default font size
  • Decrease font size

Araştırmalar Türkçe

Makalelerde yer alan görüşler yazarlarına aittir. Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları Sitesini bağlamaz.

Uluslararası Anadolu İnançları Kongresi'nin Ardından

Yazdır PDF

aaa_figur1.gif
Ali Yaman

 

23-28 Ekim 2000 tarihinde Anadolu Erenleri Kültür ve Sanat Vakfı (ERVAK) ve Kültür Bakanlığı işbirliğiyle, Nevşehir Ürgüp’te Perissia Hotel’de, yerli ve yabancı katılımcılarla Uluslararası Anadolu İnançları Kongresi gerçekleştirildi. Bu kongrede Türkiyemizde özellikle 1990’lar sonrası yaşanan olumlu zihniyet değişikliğinin sonuçlarından kabul edilebilir. Bu zihniyet değişimi sonrasındadır ki Alevilik-Bektaşilik konusuyla doğrudan veya dolaylı ilgili bilimsel toplantılar yapılabilmiştir. (1) Yine aşağıda verdiğim tüm bu toplantıların kitap haline gelmiş olması ve araştırmacıların da yararına sunulmuş olması oldukça sevindiricidir.

** Osmanlı ve Modern Türkiye Alevilerinde Din, Kültürel Kimlik ve Toplumsal Örgütlenme, İstanbul, 25-27 Kasım 1996, İstanbul İsveç Araştırma Enstitüsü.

** Türkiye’de Aleviler Bektaşiler ve Nusayriler, İstanbul, 21-23 Kasım 1997, İslâmî İlimler Araştırma Vakfı.

** I. Uluslararası Alevilik-Bektaşilik Sempozyumu, Bonn, 10-11 Ocak 1998, Alevi-Bektaşi Kültür Enstitüsü.

** I. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Sempozyumu, Ankara, 22-24 Ekim 1998, Gazi Üniversitesi, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Merkezi.

** I. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Sempozyumu, Ankara, 27-28-29 Nisan 2000, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı.

Devamını oku...

GÜNÜMÜZDE ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK ALANINDAKİ AKTÖRLERE İLİŞKİN GENEL BİR ANALİZ DENEMESİ

Yazdır PDF

(Bu makale Nisan 2000'de Ankara'da düzenlenen 1. Uluslararası Hacı Bektaş Veli Kongresine sunulan bildirinin ilk halidir.)

Ali Yaman (İstanbul Üniversitesi)

Özellikle 1990’lardan itibaren yaşanan gelişmeler Alevilik meselesinin Türkiye açısından taşıdığı önemi yeniden gündeme getirmiştir. Bu meselenin tarihsel arka planına ilişkin bazı dikkat çekici noktaları vurgulayarak konuya girmeyi yararlı buluyorum. Osmanlı’dan bu yana etnik ve dinsel bakımlardan farklı topluluklara dönemin siyasal konjonktürüne göre gösterilen farklı tavır bilinmektedir. Osmanlı’nın ilk devirlerinde kolonizatör dervişlerin Osmanlılarla olan sıcak ilişkileri, Osmanlı-Safevi mücadelesi sonrası Anadolu’da yaşananlar, 1826’da Yeniçeri Ordusunun kaldırılması ve Bektaşiliğin yasaklanması, Osmanlı’nın son dönemlerinde iktidara gelen İttihat ve Terakki Partisi ileri gelenlerinin Anadolu’daki etnik ve dinsel farklı gruplara yönelik araştırmalar yaptırmaları tüm bu konjonktürel yaklaşım değişikliklerini göstermektedir. Ancak şu açıkça söylenebilir ki Osmanlı Devleti, Osmanlı-Safevi sorununun gündeme gelmesinin ardından bayraktarlığını yaptığı sünni anlayışa aykırı inanç eğilimleri taşıyan Anadolu’daki Alevi topluluklara zaman zaman hasmane bir tavır takınmıştır. Bu tavrın arkasında yatan asıl gerekçe siyasaldır. Siyasal kökenli bu duruş psikolojik araçları da gündeme getirmiş, Sünni ve Alevi kitleler birbirlerine karşı yabancılaşmışlardır ki, “Mum söndü iftiraları”nın temeli buralara dayanmaktadır. Yine Osmanlı-Safevi sorunu sonrasında bu topluluklar kendi içlerine kapanmışlar ve Osmanlı idaresiyle ilişkileri asgari düzeyde cumhuriyetin kuruluşuna kadar bu şekilde süregelmiştir. Kendi sosyal gereksinimleri doğrultusunda şekillenmiş bir sosyal yapılanma geliştirmişlerdir. Yaşanan bu süreç Alevi ve Sünni topluluklar arasında birbirlerine yönelik önyargıları da beraberinde getirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti işte bu özetlemeye çalıştığım mirası devraldı. 2000 yılına geldiğimiz şu günlere kadar ne yazık ki hükümetler bu karşılıklı önyargılardan kaynaklanan sosyal huzursuzlukların çözümüne yönelik gerekli çabayı göstermemişlerdir. Bunun sonucu olarak bu yaranın zaman zaman istismarına müsait bir ortam yaratılmıştır. Bu sosyal rahatsızlıkların istismara ne kadar müsait olduğunu görmek için çok değil 1993 Sivas Olayları ve 1995 Gazi Olayları sırasında ve sonrasında yaşananları anımsamak yeterli olacaktır sanırım.

Devamını oku...

Anadolu Tasavvufunun Yetimleri Aleviler

Yazdır PDF
M. Hakan Yavuz
University of Utah
Bu yazi genis bir çalismanin özeti olarak sunulmustur. Alevi köyünde (Aggi-Bayburt) dogan ve daha sonra yasaminin bir çok kismini Alevilerle geçiren bir arastirmaci olarak Aleviligin 'kullanilmasindan' her zaman rahatsiz oldum. Alevilik benim için Türk toplumunun aynasidir. O aynada Anadolu'daki kültür dönüsümlerini irdelemek mümkündür. Bu konuda kaynak iletmek isteyen veya soru sormak isteyenler  Bu e-Posta adresi istek dışı postalardan korunmaktadır, görüntülüyebilmek için JavaScript etkinleştirilmelidir yazabilirler.

Bektasilik Islam dininin Anadolu tasavvuf felsefesi içinde yorumlanmasi sonucu baslayan ve daha sonra Alevilik olarak ortaya çikan yorumlama ve yasama biçimidir. Kisacasi, Alevilik Islamin sadece bir yorumu olarak kalmamis ve bir yasam tarzi haline getirilmistir. Bir baska deyisle, Islam dininin Anadolu'daki hakim kültürler ve siyasi sartlar altinda yorumudur. Ama, merkezi bir egitim sistemi kurulamadigi için ve çok ücra bölgelerde yasanildigi için Alevilik cografyadan ve dislanmisliktan etkisinde kalarak daha somut bir inanç sistemi olarak evrilmistir. Tek bir Alevilik degil bölgelere göre ve egitim seviyesine göre farklilik arzeden bir Alevilik-ler-den bahsetmek zorundayiz. Bu yazida Alevilik felsefesinin genel hatlarina dokunduktan sonra, siyasi çerçeveden nasil etkilendigini belirtecegim. Türkiye'deki toplumsal barisin insasi (1) 'deconfessional Islam' anlayisi ve (2) dinin devletlestirilmeden özgürce yasanmasi ve yorumlanmasiyla mümkündür. Deconfessional Islam dinin hiç bir grubun tekçi yorumuna tabi kalmadan kelimeyi sehaded çerçevesinde asgari müsterekler olarak ele alinmasidir. Asgari müsterekler konusunda oydasmaya varirken tartismali yorum ve uygulamalardan kaçinilmalidir.

Devamını oku...

Sayfa 21 / 21

You are here: Anasayfa